EK SAYFA – 1753-6
KIYAMET SURESİ
وقوله:
{لاتحرك به
لسانك لتعجل
به} /16/:
1. "(RESULÜM!) ONU (VAHYİ) ÇARÇABUK ALMAK İÇİN DİLİNİ
KIMILDATMA,"(Kıyame 16) AYETİNİN TEFSİRİ
وقال ابن
عباس: {سدى} /36/:
هملا. {ليفجر
أمامه} /5/: سوف
أتوب، سوف
أعمل. {لاوزر} /11/:
لا حصن.
İbn Abbas şöyle demiştir: ليفجر
أمامه
Liyefcura emameh (Kıyame 5) [ifadesindeki fucur/ günah işleme kişinin]
"tevbe edeceğim, salih amel işleyeceğim" diye diye kendisini
kandırması ile olur. لاوزر
la vezera (Kıyame 11) "sığınacak yer, سدى
suda (Kıyame 36) "başıboş" anlamına gelir.
حدثنا
الحميدي:
حدثنا سفيان:
حدثنا موسى بن
أبي عائشة،
وكان ثقة، عن
سعيد بن جبير،
عن ابن عباس
رضي الله
عنهما قال:
كان
النبي صلى
الله عليه
وسلم إذا نزل
عليه الوحي
حرك به لسانه -
ووصف سفيان -
يريد أن
يحفظه، فأنزل
الله: {لا تحرك
به لسانك
لتعجل به}.
[-4927-] İbn Abbas r.a.'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine vahiy geldiği zaman
dilini kımıldatırdı. --Süfyan bunu tasvir etmiştir.-- Böylece Kur'an'!
ezberlemeyi istiyordu. Bunun üzerine Allah Teala
"(Resulüm!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini
kımıldatma, "(Kıyame 16) ayetini indirdi.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Selef alimleri bu ayet ile vahyin inişi meselesinde Hz. Nebi'e
hitap edildiği konusunda fikir birliği içindedirler. Nitekim burada zikredilen
hadis de bunu göstermektedir.
Hz. Nebi'in dilin kımıldatması ile ilgili ayetlerin Kıyame
Suresi'nde yer almasının bir takım hikmetleri v<;ırdır. Bunlardan bir kaçını
şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Allah Teala bu surede kıyametten bahsetti. Kıyamet için
gerektiği gibi çalışmayanların özelliklerinden biri de dünya sevgisini
taşımaktır. Hayırlı işleri yapmak için koşuşturmanın istenen bir davranış olması
dinin temel prensiplerindendir. Bu vesileyle daha önemli olan bir davranışın
istenilen bu davranıştan önce geldiğine işaret edilmiştir. Söz konusu daha
önemli olan davranış ise vahye kulak verip onu anlamaktır. Vahyi ezberlemekle
meşgulolmak, bu amacın gerçekleşmesini engeller. Bu yüzden Hz. Nebi'e vahyi
ezberlemek için acele etmemesi emredilmiştir. Çünkü vahyi ona ezberletmek Allah
Teala tarafından garanti altına alınmıştı. Hz. Nebi'e düşen ise, kendisine
iletilen vahyi sonuna kadar dinlemek ve vahyin gereğini yerine getirmekti. Bu
konuyu işleyen ayetler ara cümle konumundadır. Bu ara cümle sona erince
ayetlerin akışı insan ve onunla ilgili konulara ilişkin meselelere tekrar
döndü. Bu sırada .......kella lafzı kullanıldı. Bu kelime engelleme ifadesidir.
Adeta bununla şöyle buyurulmuştur:
"Doğrusu siz ey insanlar! Aceleci yaratıldığınız için her
şeyde acele ediyorsunuz. Bundan dolayı da dünyayı/peşin olanı
seviyorsunuz."
2- Kıyamet günü sunulacak olan ve kulun amellerinin yazılı
olduğu defterden bahsedilince, yapılan ve yapılmayan işlerin hesabının
kendisine bağlı olduğu dünyaya yönelik dını hükümleri içeren kitaptan bahsetmek
Kur'an'ın adetidir. Nitekim Kehf Suresi'nde şu ayetlerde bu durum
görülmektedir: "İşte herkesin hesap defteri önüne konuldu. Mücrimlerin
defterdeki kayıt/ardan korktuklarını ve şöyle dediklerini görürsün: 'Eyvah
bize! Bu deftere de ne oluyor? Ne küçük komuş, ne büyük, yazılmadık şey
bırakmamış!' Böylece yaptıkları her şeyi yanlarında buldular. Şu kesin ki,
Rabbin kimseye zulmetmez." ... "Biz bu Kur'anlda, insanlar için her
türlü misal ve öğüdü, farklı üsluplarla tekrar tekrar ifade ettik. Fakat
birçoğu bunları anlamadı. Zira bütün varlıklar içinde tartışmaya en düşkün
olan, insandır. "(Kehf 49-54) Yine aynı şekilde İsra Suresi'nde Allah
Teala şöyle buyurmuştur: "Her insan topluluğurıu önderleri ile birlikte
çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük
bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar." ...
"Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli
şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkarcılıktan başkasını
kabul/enmedi. "(İsra 71-89)
3- Surenin ...........velev elka meazira ayetine kadar olan baş
tarafı indiği sırada Hz. Nebi kendisine inen ayetleri ezberlemek için hemen
teşebbüste bulundu. Vahyi unutma endişesi ile acele ederek dilini klpırdatmaya
başladı. Bunun üzerine "(Resulüm!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini
kımı/datma. Şüphesiz onu toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak
bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et.
Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir, "(Kıyame 16-19)
ayetleri indi. Daha sonra söz, başladığı gibi tamamlanmak üzere devam etti.
4- Surenin başında nefisten bahsedildikten sonra, söz Hz.
Nebi'in nefsine döndü. Adeta burada şöyle buyurulmuştur: İşte nefislerin hali
böyledir. Ey Muhammed! Senin nefsin, nefislerin en değerlisidir. Öyleyse en
kamil hal sende olsun!"
باب: {إن
علينا جمعه
وقرآنه} /17/.
"ŞÜPHESİZ ONU TOPLAMAK (SENİN KALBİNE YERLEŞTİRMEK) VE ONU
OKUTMAK BİzE AİTTİR, "(Kıyame 17) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا عبيد
الله بن موسى،
عن إسرائيل،
عن موسى بن
أبي عائشة:
أنه
سأل سعيد بن
جبير عن قوله
تعالى: {لا
تحرك به
لسانك}. قال:
وقال ابن
عباس: كان
يحرك شفتيه
إذا أنزل
عليه، فقيل
له: {لاتحرك به
لسانك}. يخشى
أن ينفلت منه،
{إن علينا
جمعه وقرآنه} أن
نجمعه في
صدرك،
{وقرآنه} أن
تقرأه، {فإذا
قرأناه} يقول:
أنزل عليه
{فاتبع قرآنه.
ثم إن علينا
بيانه} أن
نبينه على
لسانك.
[-4928-] Musa İbn Ebi Aişe'den rivayet edildiğine göre, o Said İbn
Cübeyr'e:
"(Resulüm!) Dilini kımııdatma,
"(Kıyame 16) ayetini sormuş, o da şu şekilde cevap vermiştir:
Bu konuda İbn Abbas şöyle dedi:
Hz. Nebi kendisine vahiy geldiği zaman dilini kımıldatıyordu.
Bunun üzerine ona şöyle buyuruldu:
Vahyi ezberleyememe korkusu ile "(Resulüm!) Dilini
kımıldatma.(Kıyame 16) Şüphesiz onu
toplamak ve onu okutmak bize aittir. "(Kıyame 17)
Yani onu senin hafızana yJ'rleştirmek ve senin okumanla okutmak
bize aittir. "Biz onu okuduğumuz zaman "(Kıyame 18) yani indirdiğimiz zaman, "sen onun
okunuşunu takip et. Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir.
"(Kıyame 19) Senin dilinle onu
açıklamak bizim işimizdir.
باب: قوله:
{فأذا قرأناه
فاتبع قرآنه} /18/.
2. "O HALDE, BİZ ONU OKUDUĞUMUZ ZAMAN, SEN ONUN OKUNUŞUNU
TAKİB ET,"(Kıyame 18) AYETİNİN TEFSİRİ
قال ابن عباس:
قرأناه:
بيناه، فاتبع:
اعمل به.
İbn Abbas şöyle demiştir: قرأناه Kara'nahu "onu açıkladığımız," فاتبع
fettebi' de "onunla amel et" anlamına gelir.
حدثنا قتيبة
بن سعيد: حدثنا
جرير، عن موسى
بن أبي عائشة،
عن سعيد بن جبير،
عن ابن عباس،
في قوله:
{لا
تحرك به لسانك
لتعجل به}. قال:
كان رسول الله
صلى الله عليه
وسلم إذا نزل
جبريل
بالوحي، وكان
مما يحرك به
لسانه وشفتيه
فيشتد عليه،
وكان يعرف
منه، فأنزل
الله الآية
التي في: {لا
أقسم بيوم
القيامة}،
{لاتحرك به
لسانك لتعجل
به. إن علينا
جمعه وقرآنه}.
قال: علينا أن
نجمعه في
صدرك، {وقرآنه.
فإذا قرأناه
فاتبع قرآنه}
فإذا أنزلناه
فاستمع، {ثم
إن علينا
بيانه} علينا
أن نبينه بلسانك.
قال: فكان إذا
أتاه جبريل
أطرق، فإذا ذهب
قرأه كما وعد
الله.
[-4929-] "(Resulüm!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini
kımııdatma, "(Kıyame 16) ayeti hakkında İbn Abbas r.a.'ın şöyle söylediği
rivayet edilmiştir:
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Cebrall aleyhisselam
kendisine vahiy getirdiği zaman dilini ve dudaklarını kımıldatır bir hal
alırdı. Bu yüzden vahiy alması kendisine ağır gelirdi.
Onun bu hali biliniyordu. Bundan dolayı Allah Teala لا أقسم بيوم
القيامة
La uksimu biyevmi'l-kıyame suresinde "(Resulüm!) Onu (vahyi) çarçabuk
almak için dilini kımııdatma. Şüphesiz onu toplamak (senin kalbine
yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir, "(Kıyame 16-17) ayetlerini
indirdi. Burada Allah Teala şöyle buyurmuştur:
Kur'an'ı senin hafızanda toplamak ve okutmak bize aittir. "O
halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. "(Kıyame 18)
Yani biz Kur'an'ı indirdiğimiz zaman onu dinle! "Sonra şüphen olmasın ki,
onu açıklamak da bize aittir. "(Kıyame 19) [Ey Muhammed!] Senin dilinle
Kur'an'ı açıklamak bize düşer.
İbn Abbas şöyle devam etmiştir: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, Cebrall aleyhisselam kendisine geldiği zaman susar, Cebrall
aleyhisselam ayrıldığı zaman ise gelen vahyi Allah'ın kendisine vaad ettiği
gibi okurdu.
{أولى
لك فأولى} /34/:
توعد
"Layıktır (o azap) sana, layıkl"(Kıyame 34) ayeti tehdit
içermektedir.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Ebu Avane'nin Musa İbn Ebi Aişe'den naklettiği ve
"Bedu'l-vahy Bölümü "nde geçen rivayette şu ifade yer almaktadır:
"Hz. Nebi Kur'an inerken bazı zor durumlar yaşıyordu." Bu cümle, Kıyame
Suresi'ndeki ayetlerin iniş nedenini açıklamak için yapılmış bir giriştir.
"Bedu'l-vahy Bölümü"nde geçen Hz. Aişe'den gelen hadiste de ifade
edildiği gibi, Hz. Nebi, vahiy alışı esnasında birtakım zor hallere maruz
kalıyordu. Nitekim bu durum Hz. Aişeiden nakledilen ve İfk hadisesini anlatan
hadiste de şu şekilde ifade edilmiştir: "Hz. Nebi vahiy alırken çektiği
sıkıntıyı çekmeye başlamıştı." Yine Hz. Aişe'den "Bedu'l-vahy
Bölümü"nde nakledilen rivayette Hz. Nebi şöyle buyurmuştur:
"Bu, vahyin en ağır olanı idi." Bu ifade, Hz. Nebi'in
daha önce ifade edilen vahyin geliş şekillerinden ikisinde de zorlukla
karşılaştığını, ancak bunlardan birinin diğerine göre daha ağır olduğunu
gerektirmektedir.
Bu rivayetin zahirine göre, Hz. Nebi'in vahyi ezberlemek için
acele etmesinin nedeni, vahiy alırken başına gelen sıkıntılı durumdur. Bundan
dolayı Hz. Nebi, bir an önce içine düştüğü bu zor durumdan kurtulmak için vahyi
almada acele ediyordu. Ancak İsrail rivayetinde Hz. Nebi'in acele etme
nedeninin vahyi unutma endişesi olduğu ifade edilmiştir. Şöyle ki; "Bunun
üzerine ona şöyle buyuruldu: Vahyi ezberleyememe korkusu ile "(Resulüml)
Dilini kımıldatma.(Kıyame 16)
"O halde, biz onu okuduğumuz zaman" ifadesinde geçen
"okuduğumuz" lafzı ile vahiy meleğinin Kur'an'ı Hz. Nebi'e okuması
kastediimiştir.